• İnanılır gibi değil, ATA Formülü'nün 20. Yıldönümü nedeniyle KHAFRE Piramiti'ndeki çalışmalarıma ara vermek zorunda kaldım. Çünkü KHAFRE piramitinin dış tasarımını çıkarttıktan sonra tam iç tasarımına geçmiş ve büyük bir şevkle çalışıyordum ki 1 gün önce, 14.07.2020, 14:00'da ATA formülünün 20. yıldönümü olduğunu hatırlayıverdim. Sözüne ettiğim çalışma TESTO 5.10&TAVOLE 5.10 idi ve bu, KHAFRE piramitindeki ilk iç tasarım çalışmalarım idi. Bunların ne kadar zor olduğunu Maragioglio ve Rinaldi'nin "L'Architettura delle Piramidi Menfite Parte V" parçasındaki "TESTO" ve "TAVOLE" kitaplarından görebilirsiniz. Anılan çalışmalar orada KHAFRE'nın Defin Odası ve Üst Yatay Koridoru olarak geçer. Fakat oradaki planlar hem orijinalde değil hem de hatalı ölçümleri barındırırlar. Bendekilerde ise hatalarından tamamen arındırılmışlardır ve orijinaldirler. Tıpkı KHAFRE'nın dönemindeki gibi! Yani normalde böyle bir çalışmayı bırakmazdım ama diğer taraftan ATA formülünün 20. yıldönümü nedeniyle bir şeyler söylemem gerekiyordu.

    İlkin aklıma basit birkaç şey geldi ama sonra biraz düşününce 2003'teki çalışmaları toplayarak bir sunum yapmamın en iyi anma olacağı fikri geldi. Bu nedenle 2003'te Mathematica'da yazdığım 10 ayrı çalışmayı "ATA Formülü ve Uygulamaları 2003" başlığı altında topladım. Bu da yetmedi; aynı çalışmanın en son ve genişletilmiş şekli olan 2013-2015'teki çalışmaları toplamaya giriştim. İşte asıl zaman kaybetmeme neden olan çalışma bu oldu. Yani detaya girmeden şu benzetmeyi yaparsam her şey anlaşılmış olur diye düşünüyorum: "Yukarıdan bakınca su derin görünmez!" Ama çalışmayı epey toparladıktan sonra Ağustos sonunda ATA formülünün 20. yıldönümü için hem Mathematica'da "ATA Formülü ve Uygulamaları 2003" toplu çalışmasını yaptım hem de bu not defterinin 10. tabında geçen çalışma için "Rasyonel Üçgenler" adlı güzel bir makale yazdım.

    Özetle bu 3 çalışmaya dönüşümlü olarak çalışmak epey bir zaman kaybettirdi ama her ne kadar güç olsa da onları teker teker vereceğim. Buna göre ATA formülünün 20. yıldönümü nedeniyle ilk çalışma şunlardır:

    1. ATA Formülü ve Uygulamaları 2003 (Bu bir Mathematica not defteridir. Dolayısıyla bu dosyayı linkte okuyabildiğiniz gibi, sağ üst köşede "Download" tuşuna basarak bilgisayarınızda da okuyabilirsiniz. Eğer bilgisayarınızda Wolfram Player yoksa, Download tuşuna baktıktan sonra indirme penceresinden Wolfram Player'ı bilgisayarınıza kurabilir ve sonra dosyayı okuyabilirsiniz),

    2. Rasyonel Üçgenler (Güncellendi. 23.09.2020, 21:13:10).

    Buradan bir kez daha Geometri'ye katkılarından dolayı armağan ettiğim "ATA Formülü" kendisine, kendisi de bize kutlu olsun!

    D. PAMUKTULUM 15 Temmuz 2020, 10:00.

  • Başlıkta anılan çözümü Mathematica'da 06.12.2021, 06:25:18-39'da yapmama rağmen bu makaleyi yazmayacaktım aslında. Çünkü o sırada hem "Piobert-Parmentier Metodunun Q'daki Genelleştirilmesi" adlı makalemi yazıyor ve beraberindeki 26 Mathematica dosyasıyla uğraşıyordum hem de gereksiz görüyordum. Ama bu çözümle ilgili eski Babil tabletlerini araştırdıkça hayrete düşmeme rağmen yine yazmaktan vazgeçmiştim. Fakat karşıma Neugebauer çıkınca kıramadım ve Mathematica'daki çözümü Word'te kaydettiğim 06.12.2021, 06:15:36 tarihli Tablo 1.1.2'den başlayarak bu makaleyi yazmaya başladım.

    Bu makaleyi yazarken bana ait olan şu 2 kaynaktan yararlandım:

    1. Antik Matematiksel Astronomi Plimpton 322 & Çatalhöyük Tableti'nde Mathquake'in Dedektiflik Çalışması, 2006, SS. 86.

    2. Babil Algoritmasından Modern Kök Algoritmalarına Doğru 4,000 Yıllık Bir Yolculuk, 2008, SS. 194.

    Her 2 çalışmayı da Neugebauer'in Sachs ile birlikte 1 Ocak 1945'te yayımladıkları "Matematiksel Çiviyazı Metinleri" adlı kitabının "Chapter III. Problem Metinleri" bölümündeki Plimpton 322 (S. 38-41) ve YBC 7289 (S. 42-43) envanter numaralı tabletlerinde bıraktığı yerlerden devam ederek yaptım (ki Çatalhöyük tabletinin hikayesi ayrıdır. Fırsat olursa ona da bakarız). Bu bakımdan Neugebauer'in bende ayrı bir yeri vardır: Baba-oğul gibi. Tıpkı şuradaki gibi: "Oğul baba olacak, baba oğul olacak (The son becomes the father and the father becomes the son)"

    İşte makalemi bu çalışmalardan oluşan iskelet üzerine şöyle oturttum:

    I. 1. ve 2. sayfadaki 1.1.1.1'deki Neugebauer'in prosedürünü anılan bölümden çıkartmak suretiyle 1.1 ve 1.1.1'deki yazıların hepsini yukarıdaki 1. maddedeki çalışmamdan aldım.

    II. 2. ve 3. sayfadaki 1.1.1.2 ve 1.1.1.3'teki hesaplar ve yazıların hepsi 1. maddedeki Plimpton 322'deki ilk çözümüme aittir. Orada bir fikir edinirsiniz diye ilk çözümden x1, x2 ve x3'ü demostrasyon (gösteri) olarak sundum.

    III. 3. ve 7. sayfadaki 1.1.2 ve 1.1.3'deki hesaplar ve yazıları 2. maddedeki çalışmamdan aldım. Burada şuna dikkat ediniz: 1.1.3 nedeniyle 0 ve 1'i şimdi tartışmıyoruz, o sıralarda tartışılıyordu ve bu yüzden 2008'de 2006'daki çalışmama ek olarak 1.1.3'teki parçayı yazmıştım.

    IV. 1.1.4'teki hesaplar ve yazılar 2021'e aittir.

    V. 1.1.5'deki değerlendirmelerim yine 2. maddedekinden gelir. Orada 1. değerlendirmemde geçen M.Ö. 2650'ye tarihlenen Nippur kübitini İstanbul Arkeoloji Müzesi'ndeki tanıtım yazısında bir hata olduğu için incelemem ve sonuçlarını bildirmem ve Yüce Önderimiz Atatürk'ün Geometri kitabı nedeniyle tam bir bilgilendirmem yapmam gerekiyordu.

    VI. EK 1 için fazla bir şey söylememe gerek yok, çünkü onu da 2. Çözüm'ü keşfettikten hemen sonra yapmıştım.

    Şimdi sözü daha fazla uzatmadan makaleme şuradan bakabilirsiniz: YBC 7289 No'lu Tableti ve 2. Çözüm.

    Not. Makaledeki resimlerin üzerlerine tıklarsanız daha büyük boyutta görebilirsiniz. Makalede en önemli bölüm, aşağıda ayrıntılı bir şekilde ele aldığım konudur (Bkz. S. 10-13). Bu konunun şimdiye kadar hiçbir yerde tartışılmamış olması, beni feci şekilde sinirlendi ve aynı zamanda üzdü de. Bana göre bu, Atatürk'ün "Eti" kelimesinin "Hitit" şekline çevrilmesinden daha az önemde değil. Çünkü bu konu doğrudan emperyalizme gidiyor!

    Atatürk'ün Ölümünden Hemen Sonra Buharlaştırılan Bir Terim: "Dikeyin Çap Karesi"

    Atatürk'ün, "Geometri" kitabındaki şimdilerde "Pisagor Teoremi" olarak anılan teoremi "Dikeyin Çap Karesi" olarak ifade ettiğini ve bu ifadeyi aynı kitaptaki "Hipotenüs" terimine karşılık gelen "Dikeyin Çapı" teriminden türettiğini "YBC 7289 No'lu Tableti ve 2. Çözümü" makalemin 10-13. sayfalarında belirtmiş, elimde 1937 ve 1938'de basılan matematik ders kitapları olmadığı için daha ileriye gidememiştim. Fakat İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Bilim Tarihi Dalı'nda yüksek lisans yapan Burak Güngör'ün, 2013'teki "Matematik Terimlerini Türkçeleştirme Hareketleri" adlı yüksek lisans tezinde bu konuya kesin bir açıklama getirmiş olduğunu görüyorum.
    Atatürk, Adana Kız Lisesi'nde, 19 Kasım 1937. Atatürk Sivas Kongresi'ne ev sahipliğini yapan Sivas Lisesi'nden 6 gün sonra Adana Kız Lisesi'ne gelir ve fotoğraftaki sağ baştaki kız öğrenci Remziye Tatlı', şunları söyler: Atatürk'ün, "Oturun, geleceğin kültürlü anneleri" diyerek sınıfa girdiğini ve bu anı belgeleyen fotoğrafı ölene kadar sakladığını belirtir. Ders tarihti ve tahtaya kaldırdığı kız arkadaşına 4 soru sorduğunu ve hepsini bildiğini belirtikten sonra, yukarıdaki resimde gördüğünüz üzere, Atatürk'ün gözlerinin mavi (ki bu fotoğrafta sol gözünü yakalayarak mavi olduğunu gösterebildim), saçlarının sarı ve çok şık olduğunu bildirir. Atatürk yanına geldiğinde ise, kolunun kendisine dokunduğunu ve uzun yaşamasının sırrının bundan kaynaklandığını belirtir.

    Burak Güngör, anılan tezinin 102-103. sayfalarında Osmanlıca terimlerin Türkçeleştirilmesi hakkında şunları tespit etmiştir:

    "1938 yılında basılan ve okullarda okutulan Geometri I adlı kitaba bakıldığında yüzey, doğru, silindir, paralel, dikey, kare, dikey dörtgen, küp, dikey dörtgenler prüzması, açı, üçgen, bütey açı, yüre (küre), simetri, ikizkenar üçgen, dikey üçgen gibi 3. Kurultay sonrası yenilenmiş halleri ile yer aldığını görmekteyiz.

    Aynı değişim 1938 yılında Kültür Bakanlığınca kurul tarafından kılavuz kitap olarak basılan Aritmetik adlı matematik kitabında da görülmektedir. Eserde ekzey (alıştırma), sayı, ertey (basamak), toplay (toplama), çıkay (çıkarma), çarpay (çarpma), böley (bölme) gibi yeni terimlere rastlanmaktadır. Ayrıca daha sonradan terk edilecek olan onometre (dekametre), yüzometre (hektometre), binometre (kilometre), ondametre (desimetre), yüzdemetre (santimetre), bindemetre (milimetre) gibi oldukça başarılı Türkçeleştirilmiş olan terimleri 3. Kurultayda alınan 'Kökü Türkçeden gelen Kültür dünyasında müşterek olan (Elektrik, dinamo, metre, gram vb.) terimleri olduğu gibi almak' prensibinden dolayı terk edildiğini görmekteyiz.

    1939 yılında yayınlanan bir kılavuz‘da 1938 baskısı Aritmetik ve Cebir kitaplarındaki terimlerden bazılarının düzeltilmesi istenmiştir. Kılavuz bindemetre yerine milimetre, ekzey yerine ekzersiz, çıkay yerine çıkarma, çarpay yerine çarpma, toğ yerine faiz fiatı, böley yerine bölme, işlev yerine işlem, denkley yerine denklem, dikey dörtgen yerine dikdörtgen, dikeyin çap yerine hipotenüs gibi terim değişiklikleri önermektedir.

    1939 yılında basılan İlk Aritmetik ve Geometri kitaplarında bu yenilenen terimlerin kullanıldığını görmekteyiz. Böylece eski (Osmanlıca) matematik terimleri 1938 yılından itibaren yerini yeni terimlere bırakmıştır."

    Demek ki 1939'daki Eğitim ve Öğretim için "Dikeyin Çapı" yerine Yunanca "Hipotenüs" (ki bu Akadça'da "Köşegen" olarak kullanılıyordu. Bkz. Plimpton 322) önerilmekle kalmamış, değiştirilmiş ve bu değişiklikle birlikte Atatürk'ün bir çıkarımı olan "Dikeyin Çap Karesi" terimi de "Pisagor Teoremi"ne dönüştürülmüştür. Ve fakat, Atatürk yanlış bir şey yapmamıştı ve öğrenciliğinden kalma bu terimi arkeolojik bulgulara dayanarak mükemmel bir şekilde Türkçeleştirmişti. Çünkü "Hipotenüs" demek "bir dik üçgende dik açının karşısındaki kenar" demekti ve "Hecatomb Teoremi" olarak da anılan Pisagor Teoremi Bizans döneminde "Kareler (Skadras) Kuralları" olarak anılıyordu ve bu kural adından anlaşılacağı üzere kare içinde kare, dolayısıyla bu 2 kare arasında kalan 4 eş dik üçgende geçerli oluyordu (Bkz. "Visual Proof of The Pythagorean Theorem").

    Atatürk, Pisagor Teoremi'ni nasıl Türkçeleştirmişti?

    Öncelikle Atatürk henüz Küçük Mustafa iken, bu teoremi 1894'te Selanik'teki Askeri Rüştiye'de okurken matematik öğretmeni Yüzbaşı Mustafa Efendi'den öğrendi. O, Küçük Mustafa'daki matematik yeteneği ve zekası karşısında sınıftaki diğer Mustafa'lardan farkı belirtmek için "Kemal" adını verdi ve böylece kendisi "Mustafa Kemal" adıyla anılır oldu. Fakat Mustafa Kemal 13 Mart 1896'da Manastır Askeri İdadisi'ne girdikten sonra bütün hayatını askerliğe adadı, dolayısıyla matematikten uzaklaşmak zorunda kaldı.

    Atatürk'ün Okuduğu Okullar

    Mustafa Kemal Manastır Askeri İdadasi'nde okurken Ömer Naci ile arkadaşlık etti. İleride ünlü bir hatip olarak tanınacak ve Birinci Dünya Savaşı’nda Teşkilât-ı Mahsusa Müfreze Komutanlığı yaparken tifodan vefat edecek olan Ömer Naci, Mustafa Kemal'in hitabet ve edebiyat sevgisinde etkin rol oynadı. Yakın arkadaşlarından biri olacak Ali Fethi (Okyar) de bu okulda öğrenci idi. Genç Mustafa Kemal, askerî öğreniminin yanı sıra yabancı dil öğrenimini de ihmal etmiyor; yazları izinli olarak Selanik'e döndüğü zaman Fransızca dersleri alıyordu.

    Genç Mustafa Kemal, Manastır Askerî İdadisi'ni de başarı ile bitirerek 13 Mart 1899 tarihinde İstanbul’da Harp Okulu’na girdi. 3 senelik başarılı bir Harbiye öğreniminden sonra 10 Şubat 1902'de bu okulu teğmen rütbesiyle bitirdi ve öğrenimine Harp Akademisinde devam etti. 1903 yılında üsteğmen olmuştu. 11 Ocak 1905 tarihinde de kurmay yüzbaşı rütbesiyle Harp Akademisinden mezun oldu. Harp Okulu'nda ve Harp Akademisi’nde de zekâsı, yetenekleri ve üstün kişiliği ile kendisini arkadaşlarına ve hocalarına tanıtmış, onların içten sevgi ve saygısını kazanmıştı. Askerlikle ilgili derslere büyük ilgisinin yanında matematik ve edebiyat dersleriyle güzel söz söylemeye karşı da merakı ve eğilimi vardı. Harp Okulu’nda ve Harp Akademisi’nde, memleket ve millet davalarıyla ilgilenmesi, düşüncelerini cesaretle ifadeden çekinmemesi sebebiyle aydın ve inkılapçı bir subay olarak tanınmıştı. Devir istibdat devri idi ve bu davranışları aleyhine olabilirdi; ancak çevresinde gerçekten çok sevilişi, düşüncelerinde samimi oluşu, onun herhangi bir tertibe kurban gitmesini önlemişti. Bununla beraber Harp Akademisi’nden mezuniyetini izleyen günlerde istibdat ve padişahlık rejimi aleyhindeki düşünceleri ve durumu, şüphe çekerek birkaç ay İstanbul’da tutuklu kaldı; sonra 5 Şubat 1905 tarihinde Suriye bölgesine, Şam’a atandı.

    Fakat Atatürk, 3. Dil Kurultayı'ndan hemen sonra 1936-1937 kış aylarında Dolmabahçe Sarayı'nda son kültür hamlesini yaparken öğrenciliğine geri döner ve öğrenciliğinden kalma sağlam matematik bilgileriyle "Geometri" kitabını yazmaya başlar. Bu kitaptaki Türkçe terimler içinde bir dik üçgende "Hipotenüs"e karşılık "Dikeyin çapı" ve "Pisagor Teoremi" yerine de "Dikeyin Çapının Karesi" diyerek bu terimlerin de isim babalığını yapar. Öyle görünüyor ki Atatürk öğrenciyken Yüzbaşı Mustafa Efendi'den çok iyi bir matematik eğitimi almış ve bu teoremi tüm yönleriyle öğrenmiş gözükür. Çünkü Yunanca'daki "Hipotenüs" terimi bir dik üçgende "dik açının karşısındaki kenar" demekti ve Yunanlılar bu teoreme, kareler içinde düşündüklerinden "Kare Kuralı" diyorlardı. Atatürk ise, 12. sayfadaki şekilde gördüğünüz üzere bir dik üçgeni çember içinde ele aldığından, dolayısıyla hipotenüs çapa karşılık geldiğinden "Hipotenüs"e "Dikeyin Çapı" ve teoreme de "Dikeyin Çapının Karesi" diyordu. İşte bu yeni Türkçe çıkarımlarını yapabilmek için teoreme ilişkin sağlam bir matematik bilgisine ve sağlam Yunanca'ya ihtiyaç var ve arkeolojik gelişmeleri de yakından takip etmek gerekiyor. Atatürk bunların hepsine vakıftı ve geriye teoremi Türkçeleştirmek kalıyordu. Atatürk, bu teoremi mükemmel bir şekilde Türkçeleştirdi ama ölümünden hemen sonra değiştirildi. Peki neden?

    Diğer sorularımız şöyledir:

    1. Hangi ihtiyaçtan dolayı bu teorem Osmanlı dönemindeki gibi Pisagor Teoremi'ne dönüştürüldü?

    2. Bu dönüşüm için resmi ve bilimsel gerekçeler nelerdir?

    Bilindiği gibi 1937 yılından önce öğrenciler matematiği Osmanlıca terimlerle öğreniyorlardı. Daha doğrusu öğrenmiyorlar, ezberliyorlardı. Bu nedenle 1937 yılının Kasım ayında yeni bir eğitim ve öğretim yılına girilirken Türk Dil Kurumu’nun çeşitli bilim dallarına ait Türkçe terimleri saptadığını, bu sayede dilimizin yabancı dillerin etkisinden kurtulma yolunda esaslı bir adım attığını ilan eder. Aynı yıl okullarda eğitim Türkçe terimlerle basılmış olan kitaplarla başlar ve bu olay kültür hayatı için önemli bir adım olur. Atatürk, dilde özleşmeyi olanakların son kertelerine kadar zorlamış, bilim ve düşün dilinin sadeleştirilmesinin ve eğitimin Türkçe yapılmasının gerekliliğini önemle vurgulamıştır. Yani O'na göre bir kelimenin en iyi Türkçe karşılığı neyse onun kullanılması gerekiyordu. Ama Maarif Vekilliği, Aritmetik ve Cebir Kitabının 1938 baskısı ile 1939 baskısı arasındaki terim farklarını gösterir Kılavuz'daki (İstanbul, Maarif Matbası, 1939) bu değişiklikler bu anlamda değildi!

    Peki, "Pisagor Teoremi" adı nereden geliyordu?

    Bir dik üçgende metrik bir bağıntı olan bu teoremin Pisagor adıyla anıldığını hiçbir eski kaynak görmedim. Çünkü anılan teorem eski metinlerde çeşitli adlarla anılıyordu ama hiçbir zaman Pisagor adıyla anılmıyordu. Örneğin Atina Üniversitesi Matematik Bölümü'nden Maria D. Chalkou, 1436 yılında (İstanbul'un fethinden 17 yıl önce) Grek dilinde yazılmış ve adına "Code 65" denilen el yazmasındaki aritmetik problemleri incelerken "Skadra kuralı (κανών της σκάδρας)"ndan bahseder. Bu, el yazmanın yazarı (ki el yazmanın orijini ve yazarı bilinmez ama problemlerden ve ve problemlerdeki yaklaşımlardan onun bir mimar olduğu anlaşılıyor) tarafından ifade edilen şeklidir ve bu kuralla ilgili problemlerin çözümünde Pisagor'dan söz etmez!

    Tarihçimiz Cengiz Özakıncı'ya göre "Pisagor Teoremi" adı Batı tarafından Türkler'e karşı psikolojik bir savaş aracı olarak üretildi. 1453 yılında Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u alması, Batı'da "eyvah, Doğu Roma'yı aldı, şimdi Batı Roma'yı da mı alacak?" kaygısını uyandırdı. Ve Vatikan düşündü ki, "ne yaparsak yaptık, din birliğini sağlayamadık, Müslüman Türkler'e karşı. Müslüman Türkler ilerlediler ilerlediler, en sonunda İstanbul'u da aldılar. Biz de hep bunu din birliğiyle önleriz diye çabalar sarf ettik. Ama din birliği buna engel oluşturmadı. Öyleyse ne yapmalıyız? Öyleyse Avrupa halkına yeni bir düşünce vermeliyiz. Hem din ile çelişmesin, ama din birliği değil de ırk birliği temelinde bir birlik sağlayalım. Bir de bunu deneyelim..."

    Devamını "Antik Yunan Yüceltiminin Türk Karşıtı Tarihsel Kökleri"nden izleyerek öğrenebilirsiniz.

    GÜNCELLEME 09/11/2022 18:52:37

    YBC 7289 no'lu tabletin 2. çözümü Özkan Değer Hoca'nın "Matematik Tarihi" adlı makalesinin 26-27. sayfalarında geçer. Yani oradaki 27. sayfada verilen tablo makalemdeki Tablo 1.1.2 ile bire bir aynıdır. Fakat oradaki yöntemin sadece bir tahmin olduğu ve bunu destekleyecek herhangi bir tabletten söz edilmez!

    Burada söz konusu olan Özkan Hoca'nın makalesini dün Tavole 6.4-Plan 3'te çalışırken "Kırık Bambu" problemi için "Chou Pei"yi internette taratırken fark ettim ve 27. sayfadaki tabloyu görünce Tablo 1.1.2 ile aynı olduğunu anlamakta gecikmedim. Ancak Özkan Hoca'nın sözüne ettiği yöntemin anlaşılabilinmesi için "YBC 7289 No'lu Tablet İçin 2. Çözüm" makalemdeki bilgilere ihtiyaç vardır. İşte o zaman, tabletteki 1;24,51,10 değerinin nasıl elde edildiğini en açık şekliyle anlamış olursunuz!

  • Öncelikle çalışmaya girmeden önce ATA Formülü hakkında kısa bir bilgilendirmede bulunayım.

    ATA Formülü Hakkında

    Üçgenin alanı için geçerli olan bu formül 15 Temmuz 2000'de 5-genin alanını keşfettikten sonra biraz dinlenmek için 3-genin alanı için bir şeyler karalarken ortaya çıktı. Daha sonra bu formülü internette yetkin geometri sitelerinde tarattım, hatta www.geometry.net sitesinde bu formülü yazarak bir tartışma başlattım ve orada epey tartıştık. Bu tartışmanın sonucunda bu formülün yeni olduğu anlaşıldı ve 15 Temmuz 2000'den 29 Ekim 2003'e kadar bu formül üzerinde hiç çalışmadım. Bu tarihte, Cumhuriyetimizin 80. Yıl Dönümünde, formülü Geometri'ye katkılarından dolayı Büyük Önderimiz ve Kurucumuz ATATÜRK'e armağan ettim ve formülden kendi adımı silerek "ATA Formülü" adını koydum. ATA Formülü'nün 20. Yıldönümü'nde gördüğünüz çalışmaların hepsini formülü ATA'mıza armağan ettikten sonra yaptım.

    Bölüm 1 Hakkında

    Fakat formülü 2003'teki gibi bırakmadım ve 2004'te 2. oturuma geçtim. Bu sefer daha esaslı çalışmaya başladım ve formülün nereden kaynaklandığını çözdüm.

    Buna göre şu sonuçlar ortaya çıktı:

    15.07.2000: Bu tarihte formülü simetrik yapısını gözeterek sadece Pisagor bağıntısı kullanarak buldum. O sırada (62) no'lu formülü de buldum.

    29.10.2003: Formülün trigonometrik ispatını yaptım ve bu formülden elde edilen sonuçları verdim.

    14.06.2004: Bu sefer formülü kuvvetlere göre yazdım ve ATA Formülü ve Uygulamaları 2003'teki teoremlerin hepsini kuvvetler cinsinden tanımladım.

    Bu son çalışmadan sonra 2006'ya kadar bekledim ve kimse sahip çıkmayınca 12 Nisan 2006'da "ATA Formülü ve Uygulamaları"nı noterde kendi adıma onaylattım. İlerleyen yıllarda fırsat buldukça çalışmalarıma devam ettim ve çalışmanın hacmi genişledi.

    Şok Olduğum An!

    İşte ben bu şekilde birikim yaparken 19.12.2013, 22:30'da bir sürpriz daha çıktı. ATA formülünü bu sefer Euler küresine göre yazıyordum ama bu benim için tam bir şok oldu. Çünkü formülü 3 farklı küre yerine tek küreye göre yazdığım zaman, bilin bakalım ne oldu? 15.07.2000'deki formül çıktı. Yani 15 Temmuz 2000'de yazdığım formül Euler küresine göre imiş!

    Burada size 30.07.2020, 13:25-19.08.2020, 08:12'de toplamaya çalıştığım çalışmalarımın ilk bölümünü veriyorum: ATA Formülü ve Uygulamaları: Bölüm 1.

    2. bölümünü de çok yakın bir zamanda veririm. Ama bu seferki biraz daha fazla zaman istiyor. Şöyle 1-2 hafta yeter diye düşünüyorum.