1955 yapımı "Firavunlar Ülkesi (Land of the Pharaohs)" filminin başrolündeki aktör Jack Hawkings (1910-1973), Firavun KHUFU ve ona eşlik eden Joan Collins, Prenses Nellifer rollerinde.
Eski Mısır Dini'nde Kral sadece Devlet Başkanı değildi; aynı zamanda Tanrı'nın yeryüzündeki temsilcisi idi. Sadece çok önemli bir adam olarak değil, Mısır medeniyetinin sürekliliği için kritik konumu olan yarı kutsal bir varlık olarak görülürdü. İşte Eski Mısır'daki Eski Krallık, 4. Hanedanlığın 2. Firavunu olan KHUFU böyle bir kimse idi. O, bir Tanrı-Kral idi ve bu yüzden hem Devlet işlerini hem de Din işlerini birlikte yürütüyordu. Eğer Büyük Piramit KHUFU'nun ölümünden önce tamamlanamazsa ruhu cennetlere yükselemez ve yeryüzüne kaos hakim olurdu.
KHUFU, 20 yaşında tahta geçti ve piramitinin yapımı 20 yıldan fazla sürdü. Fakat Büyük Piramit'te güvenli bir Defin Odası için 3 oda yapıldı ve her seferinde güvenlik problemleri ortaya çıktı. İlkin Yeraltı Odası yapıldı. Burası eski tipte bir Defin Odası idi ve bu yüzden piramitin tabanının altında yer alıyordu. Ancak KHUFU'nun mumyası ve daha da önemlisi hazinesi mastabalarda olduğu gibi buradan kolaylıkla çalınabilirdi. İşte bu yüzden ustalar ve işçiler, Yeraltı Odası'nı daha tamamlamadan 2. bir Defin Odası yapımına giriştiler. Günümüzde bu odaya "Kraliçe Odası" denilmektedir. Kraliçe Odası'nda her şey hazırdı ve odanın kuzey ve güney duvarlarındaki hava kanalları da 70 RC'lik yüksekliğe erişmişken KHUFU'nun mezar soyguncuları takıntısı yüzünden birden vazgeçildi. Hava kanalları ustaları, anında çalışmaları durdurdular ve kuzey ve güney hava kanallarına 70 RC yüksekliğindeyken çıkışlarına birer mühürlü kapı koydular. Bu konuda Kraliçe Odası'na giden Yatay Koridor'a bakarsanız hiçbir güvenlik önleminin alınmamış, yani Portcullis'in (Engelleyici) konulmamış olduğunu görürsünüz. Bu, Kraliçe Odası'nın neden Defin Odası olamayacağına dair en büyük kanıttır. Amerikalı arkeolog George Andrew Reisner, bu odaların neden Defin Odası olamayacaklarını KHUFU'nun annesi HETEFERES I'in sarkofajını boş bir şekilde keşfettiğinde anladı. Reisner, bu konuda herhangi bir kanıt bulamamasına rağmen teorisinde tamamen haklıydı.
Reisner'in HETEFERES I'in Lahtini Keşfetmesi
Reisner, HETEFERES I'in mezar odasına giren ilk kişiydi. İçerde su mermerinden yapılmış büyük bir sarkofaj (lahit) vardı. Ama arkeologları bekleyen bir sürpriz vardı. Basını davet edip HETEFERES I'in sarkofajını açtıklarında boş olduğunu gördüler. Çünkü sarkofajın içinde mumya yoktu. Ama mezar bozulmamış haldeydi ve zorla girilmiş olduğunu gösteren bir iz yoktu. Reisner, bu gizemi açıklayabilecek bir teori geliştirdi: HETEFERS I, KHUFU'nun saltanatı sırasında ölmüştü ama başka bir yere gömüldü. Ama o mezar yağlanmış ve mumyası çalınmıştı. KHUFU'nun Rahiplerinin elinden sadece boş lahti yeniden gömmek gelmişti.
Reisner, annesinin mezarının yağmalanmasının KHUFU'nun, mezar soyguncuları korkusunun bir saplantıya dönüştürdüğüne inanıyor. Bu olay piramitini ve Defin Odası'nı yeniden tasarlamasına neden oldu.
Yakın zamanda keşfedilen bir eser, Eski Mısırlı mühendislerin piramitin güvenliğini nasıl sağladıklarını gösteriyor. Mimarların mezarların soyulmalarını engellemek için altına girdikleri iş gerçekten sıradışı: 3 boyutlu ve ölçekli bir model kullanarak geçitleri taşlarla tıkayıp Defin Odası'nı mühürleyecek dahiyane bir sistem planladılar. Bu, aynı zamanda piramitleri yapanların şaşırtıcı ve modern teknikler kullandıklarını da gösteriyor. Aslında mimarların yaptıkları günümüzdekinden pek farklı değil. Çünkü bugün bir plan yaparken CAD (tercihen AUTOCAD) modeli kullanılırsınız. Mimarlar, plandaki hataları görüp bulmak için CAD modeli yapar ve ayrıca somut bir model de yapıyorlar.
Fakat KHUFU'nun yeni Defin Odası tasarımı karşılarına büyük bir zorluk çıkardı. Çünkü Kral Odası'nın yapımı, piramit yapımcılarının üzerindeki baskıyı daha da arttırıyordu: Kral Odası'nın ve iç geçitlerin kireç taşından değil, ondan çok daha sert olan granitten yapılmasına karar vermişti, KHUFU. Bu, soyguncuların tünel açmalarını çok daha zorlaştıracaktı. Ancak Giza'da hiç granit yoktu ve en yakın yer 900 KM uzaklıktaki Aswan idi. Granitler Aswan'da gemilere yüklenecekti ama işçilerin bakır aletleri onları kesmek için yetersiz idi. Tek alternatif, sonsuz sabır ve sonsuz işgücü idi. Taş ocağı işçileri, granitleri kesmek için dolarit taşlarını kullandılar. Bu, granitten daha sert bir taş idi ama işler yavaş ilerliyordu. Her ne kadar işler yavaş ilerlese de Kral Odası ve önündeki Antechamber tamamen granitten yapıldı. Sadece Kral Odası'nın tavanındaki 9 granit taşın ağırlığı 400 Ton'dan fazla geliyordu. Bu nedenle Kral Odası'nın çökmemesi için yukarısına 5 adet Odacık ve en tepesine de "Chevron" denilen ve ters V şeklinde bir çatı yapıldı. Bu odacıklar ve çatı Kral Odası'nın üzerindeki baskıyı alıp piramite dağıtıyor ve böylece çökmemesine neden oluyordu.
Şimdi burada chevron çatı nedeniyle bir parantez açmam gerekiyor.
YEŞUA'nın Kayıp Mezarı
Kudüs'ün doğusundaki Talpiot'ta 1980'de keşfedilen YEŞUA'nın mezarının 2010'daki açılışı KHUFU'nun 2. Güneş Teknesi'nin açılışındaki gibi oldu. "Jesus'un Kayıp Mezarı" belgeselinin yapımcıları James Cameron ve Kanadalı Simchia Jacobovici ile ekibi, YEŞUA ve ailesinin yer aldığı Mezar Odası'ndaki sondaj kamerasından gelen nefes kesici görüntüleri izlediler (Bkz. "Arkeologlar, sonunda JESUS'un mezarını açtılar!"). İçeride 9 tane kemik kutusu vardı ve üzerlerinde Hristiyan figürler içeren resim ve yazılar bulunuyordu. Bunların birinde ağzında Yunus peygamberi tutan bir balık resmi var (ki Yunus peygamberin kafası dışarıda ama gövdesi balığın içindedir. Yunus peygamberin adı balığın başında "YNH" olarak yazılıdır). Kudüs'teki Yahudiler olmasa da "balık" ve "Yunus" göndermelerinin ilk Hristiyanlar tarafından kullanıldığı biliniyordu. Çünkü dev bir balık tarafından yutulduğuna ve 3 gün sonra canlı olarak kurtulduğuna inanılan Yunus'un hayata geri dönüşü, YEŞUA'nın 3 gün sonra dirilmesiyle bağdaştığı için Hristiyan dünyasında büyük öneme sahip. James Tabor ve meslektaşları, üzerinde balık ve yazı bulunan kutuları içeren mezarın YEŞUA'nın önde gelen destekçileri tarafından hazırlandığını düşünüyor. Adı en öne çıkan kişi ise, YEŞUA'nın cenazesini düzenlediğine inanılan Aramatyalı Yusuf.
YEŞUA mı İSA mı?
Aramice'deki YEŞUA ismi Grekçe'de "IESOUS" ve Latince'de "JESUS" olarak yazılırken İbranice'de ve Kuzey Arapça'da aynı şekilde yazılıyordu. Fakat ismin orijinali Eski Ahit'teki YEŞUA'dan gelir. YEŞUA, İSA'dan 800 yıl önce yaşamış ama onun doğumunu müjdelediğine inanılan bir peygamberdir (Bkz. benzer bir ayet için SAFF 6'ya). Bu durumda ismin orijinali İbranice olmakla birlikte 1. yy. Aramice'de, Judea/Galile Aramicesi'nde, Yunanca'da, Tiberyan İbranicesi'nde, geç doğu ve batı Süryanice'de, erken Arapça'da ve geç Hristiyan Arapçası'nda hemen hemen aynı şekilde yazılırken Kuran'da farklı şekilde yazılmış olduğunu görürsünüz. Çünkü erken Arapça ve geç Hristiyan Arapçası'nda bu isim "Y-Ş-U-A (YEŞUA)" şeklinde yazılırken Kuran'da Y ile AYN harflerinin yani ilk ve son harflerin yerleri değiştirilerek "I-Y-S-Y" olarak yazıldı! İşin ilginç yanı, İslami kaynaklar bu durumu kabul eder. Örneğin "İslam neden İsa ismini kullanır?" makalesinde şu bilgiler geçer: "Arapça konuşan Hristiyanlar İbranice YEŞUA'nın Süryanice'deki şekli olan YEŞU'yu 'YESU' diye telaffuz etmektedirler (G.C. Anawati, "ISA", El (Fr.), IV, 85-90)". Burada sözü edilen Arapça konuşan Hristiyanlar, İslamiyet sonrası Hristiyanlarıdır.
Oysa bu gelenek İslamiyet öncesinden beri vardı. Çünkü erken Arapça dönemindeki Hristiyan Araplar, YEŞUA'nın kemik kutusu üzerinde Aramice yazan (bkz. YEŞUA'nın Kayıp Mezarı'ndan),
"YEŞUA bar YEHOSEF (YUSUF'un oğlu YEŞUA)"
ismindeki "YEŞUA" adını Arapça'da tam anlamıyla orijinal şekilde yazabiliyor ve telaffuz edebiliyorlardı. Peki kimdir bu İslamiyet öncesindeki Hristiyan Araplar? İşte bunu "Hristiyan Araplar'da ALLAH Çoşkusu" makalesinden öğreneceksiniz. Bu durumda şu sonuç çıkar: İslamiyet öncesindeki Hristiyan Araplar ve İslamiyet sonrasındaki Hristiyanlar hep "YEŞUA" yazar ve telaffuz ederlerken Kuran'da 4 Kanonik İNCİL'deki yani Yunanca'daki "Ἰησοῦς" isminin Arapça okunuşu geçer.
Sitchin, bu konuda "Gökyüzüne Merdiven" adlı kitabının "Firavunun Adıyla Oynamak" bölümünün girişinde şöyle der: "Sahtecilik, bir ün ve servet aracı olarak ticaret ve sanatta, bilimde ve antikacılıkta alışılmadık bir şey değildir. Açığa çıktığında kayıplara ve utanca yol açabilir. Açığa çıkmadığında ise tarihi değiştirebilir. Büyük Piramit'in ve kurucusu olduğu varsayılan KHUFU adlı firavunun başına gelenin bu olduğuna inanıyoruz"
Ama orada KHUFU'nun adını değiştirmediler; sadece arkeolojide ün kazanmak için bir sahtekarlık yaptılar!
Mezarın Girişindeki Chevron
Fakat YEŞUA'nın mezarında en dikkat çeken Hristiyan figürü daha mezarın girişinde sizi karşılayan chevron tipi çatıdır (Bkz. Simchia Jacobovici'nin, sol eliyle chevronu tutmasına. Kameraya adeta "buldum!" der gibi bakıyor). Ancak oradaki chevron tipi çatı tamamen dekoratif amaçla yapılmış iken Büyük Piramit'teki Giriş'te, Kraliçe ve Kral Odaları'nda dekoratif olarak değil, üzerlerindeki baskıyı azaltmak için yapıldılar. Mezar kapısının üzerindeki chevronun bir Hristiyan figürü olduğu düşünülüyor. (Bkz. "'Chevron' foiled"). Acaba bu, bir Günaha Son Çağrı mı?
Özetle Kral Odası bu şekilde ama binbir güçlükle yapıldı. KHUFU öldüğünde (ki bu, 20+25=45 yaş demektir) cenaze işleriyle ilgilenen büyük oğlu DJEDEFRE'den başkası değildi. DJEDEFRE (Türkçe'de CİDEFRE), Rahiplere KHUFU'nun mumyasının hazırlanması için emir verdi (ki, bu 70 gün demektir); çünkü tahta o geçmişti. Sonra KHUFU'nun mumyasını Kral Odası'ndaki lahtin içine güzelce yerleştirdiler, kanopik kutular (KHUFU'nun kalbi haricindeki tüm iç organlarının içine konulduğu kutular) ve hazinesiyle birlikte defnettiler. Kral Odası'nın mühürlenmesi, Antechamber'daki 3 büyük granit blokun yere indirilmesi ve arkasından Büyük Galeri'deki yine 3 büyük granit blokun iplerinden çözülerek Yükselen Koridor'un girişini tıkamakla oldu. Tüm bu güvenlik işlerini yapanlar Büyük Galeri'de hapis kalmadılar; Büyük Galeri'nin girişinin batısında kalan Kaçış Tüneli'nden (ki Gantenbrink, buna "Servis Şaftı" der) Azalan Koridor'a indiler ve oradan da piramitin dışına çıktılar.
Uzmanların bize anlattıkları hikaye bu (Bkz. "Keops Piramiti'nin Gizemi"). Ama gerçek bambaşka. Çünkü eğer öyleyse, o zaman KHAFRE ve MENKAURE'nın Piramitleri'nin iç tasarımlarında neden Büyük Piramit'teki iç tasarımları görüyoruz? Çünkü böyle bir şeyin olabilmesi için ya ellerinde Büyük Piramit'in eksiksiz planlarını içeren papirüslerin olması gerekiyor ya da Büyük Piramit'teki çalışanların KHAFRE ve MENKAURE Piramitleri'nde de çalışmış olması gerekir.
İkisi de mümkün değil. KHAFRE ve MENKAURE piramitlerinin planlarından elde ettiğim bilgilere göre, bu piramitlerde çalışanlar, önceki piramit/lerin içine girip ölçüler alıyor ve tasarımını çıkarttıktan sonra kendi piramitine dönüyorlardı. Bu tasarım/ları kendi piramitinde ya aynen kopyalıyordu ya da biraz değiştirerek uyguluyorlardı. Tabii ki her ne kadar dehşet verici olsa da, KHAFRE, babası KHUFU'nun mumyasını ve MENKAURE da, büyükbabası KHUFU ile babası KHAFRE'nın mumyalarını ziyaret ediyorlardı. Yani öyle anlaşılıyor ki Giza Piramitleri son piramit tamamlandıktan sonra kapatıldı.
İşte bunun kanıtlarını size verebilmem için ilkin Büyük Piramit'ten başlamam gerekiyordu. Çünkü KHAFRE ve MENKAURE piramitlerinin iç dizaynları Büyük Piramit'tekine bağlıdır.
Tüm Zamanlarda KHUFU'nun Sarkofajının Defin Odaları'ndaki ve Piramitteki Konumları
Bu konuda öncelikle şunun bilinmesi gerekiyor: Tüm Mısır piramitleri Nil'in batısında yapılmıştır. Çünkü RA'ya yani Güneş'e göre Nil'in doğusu yaşayanların yeriyken batısı ölülerin yeridir, yani Nekropolis'tir. Bu durum Giza Piramitleri'nde Merkezi Kuzey-Güney Eksenleri'ne yüklenmiştir. Buna göre KHUFU, KHAFRE ve MENKAURE'nın sarkofajları piramitlerin merkezi kuzey-güney eksenlerine göre şöyle yerleştirilmişlerdir: Tarihi kaynaklardan binbir güçlükle elde ettiğim bilgileri tasarıma dönüştürdüğüm bu planda, KHUFU'nun sarkofajının az bir farkla Büyük Piramit'in merkezi kuzey-güney ekseninin batı tarafında kaldığı sonucu çıktı. MENKAURE'nın sarkofajı zaten piramitin merkezi kuzey-güney ekseninin batı tarafında kalıyordu. Ama KHAFRE'nın sarkofajı neden piramitin merkezi kuzey-güney ekseninin doğu tarafında kalıyordu?
Biraz sabır lütfen. Bu çalışmadan sonra KHAFRE'nın piramitinin planlarını teker teker vereceğim; hem çizim (TAVOLE) hem de metin (TESTO) olarak. Kaldı ki bu sorunun yanıtını ilk çalışmamda en açık şekliyle bulacaksınız.
KHUFU'nun sarkofajı, 1904.
Şimdi, KHUFU'nun sarkofajının Kral Odası'ndaki konumu yıllardır kafamda hep bir soru işareti oluşturmuştur. Çünkü tarihi kaynaklar bu konuda kesin bir bilgi vermez. Bu konuda elimizdeki en eski kayıt, geometri ve astronomi profesörü John Graves'in "Pyramidographia: Or Description of The Pyramids In Egypt, London 1752" kitabındaki P. 637'deki çizimidir (Y.N. Newton, "A Dissertation upon the Sacred Cubit of the Jews and the Cubits of the several Nations" adlı tezini Graves'in kitabındaki çalışmalar nedeniyle yazdı ama yayımlamadı. Bu tez Newton'un ölümünden 10 yıl sonra (1737) yayınlandı. Herhalde Bilim dünyasında küçük düşmekten korkuyordu, ama Büyük Piramit'teki kübitin uzunluğu hakkında oldukça isabetli sonuçlar çıkarmıştı). Graves'in izometrik çizimindeki Kral Odası içindeki sarkofajın konumu güç-bela anlaşılsa da Perring, Graves'in 1639'da gördüğü bu kritik konumlanmayı 1837'de "The Pyramids of Gizeh: From Actula Survey and Admmeasurement (Band 1): The Great Pyramid, London 1839" kitabının PLATE II/FIG. 1'de gösterdikten sonra PLATE IV/FIG. 2'de tam anlamıyla tespit etti (Bkz. diğer çizimler için PLATE IV/FIG. 1 ve PLATE III/FIG. 1). KHUFU'nun sarkofajı orada batı tarafındaki son taşın başlangıcında duruyor. Smyth'a göre bu, "Life&Work at the Great Pyramid During the Months of January, February, March and April, A.D. 1865" kitabının 112. sayfasındaki PLATE 14'teki çizimler demektir. Petrie'ye göre Kral Odası'nın zeminindeki granitler düzensizdir ama Smyth, bunların kalınlıklarını teker teker ölçtü ve AUTOCAD çizimimde onun ölçümlerini baz aldım (ki bunlar çizimde Kral Odası'nın zeminindeki 5 tane granit renginde çizgidir). Ölçümlemelere göre KHUFU'nun sarkofajının piramitin merkezi kuzey-güney ekseninin az bir farkla batısında kaldığı açık idi, ama Kraliçe ve Kral Odaları'nın doğu duvarlarının ve genelde de Koridorlar Sistemini'nin doğu duvarlarının merkezi kuzey-güney eksenine uzaklığı kesin olarak bilinmiyordu (Bkz. "The Pyramids & Temples of Gizeh" kitabının "Ch. 7. Inside of Great Pyramid" bölümüne).
Ben yıllardır bunlara ve diğer kitaplara bakarım ama şimdiye kadar merkezi kuzey-güney ekseninin Koridorlar ve Odalar'ın doğu duvarlarından kaç kübit (RC) uzaklıkta olduğunu bulamamıştım (Y.N. İngiliz yer ölçümcülerinin çalışmalarının baştacım olduğunu "Romberg İntegrali Kronolojim 3" ün 32. sayfasındaki"Bir Çocukluk Hastalığı Olarak Emperyalizm" parçasında söylemiştim). Petrie, anılan bölümde buna koridorların ortasına göre 287 BI der ve bu sonuca ± ile bir yanılma payı ekler. Ancak Smyth, 287 BI'i Kral Odası'nın zemindeki 4. granitin sonunda hem kuzeyinde hem de güneyinde vermişti. Yani Petrie'nin baz aldığı ölçü Smyth tarafından 11, 16, 18, 19, 20 Mart 1865'teki çalışmaları sırasında zaten verilmiş idi. O zaman Petrie yeni bir şey söylemiyordu!
Çocukluğunda Giza Piramitleri'nde yatıp kalkan ve hayatını onlara adayan Abd'el Hakim Awyan, bir keresinde şöyle demişti: "Bu piramitlerin nasıl yapılmış olduğunu kimse bilmez. Onlar geometriyle konuşur"
Ben bu sözleri yıllar önce Youtube'daki bir videoda duyunca Abd'el Hakim Awyan'ı onaylıyordum (ki burada aklımda kaldığı kadarıyla mealen verdim). Çünkü bu piramitlerin tasarımlarını iyi-kötü biliyordum ama yetmiyordu; bunun yanında sağlam ölçümler de gerekiyordu. İşte Petrie'ye bu yüzden hep güvenirdim. Çünkü o, bu alanda tek idi. Halen onun bilimsel ölçümlerinin yanına yaklaşan kimse yok. Onun, Giza Piramitleri'nin merkezleri ve köşeleri arasındaki uzaklıkları için Üçgenleştirme Metodu'nda kullandığı 48 istasyon noktası Glen Dash ve ekibi tarafından 2016'da keşfedildi (Bkz. "Finding Flinders Petrie's Marks on the Giza Plateau"). Bu, gerçekten de heyecan verici bir keşif. Evet, Ay'daki izlerden de daha heyecanlı. Çünkü Petrie gibi bir dehayı anlamanın en iyi yolu, onun çalışmalarını bilmekten geçiyor.
Fakat yeri geliyor bu piramitlerde ölçümler de yetmiyor. O zaman sezginiz devreye girecek. Örneğin, Kraliçe Odası'nın köşegenini bir çemberle batı duvarına döndürürseniz, bu çemberin piramitin merkezi kuzey-güney eksenine teğet olduğunu, dolayısıyla köşegenin anılan uzaklığı gösterdiğini yıllar önce biliyordum; çünkü ölçümler bunu gösteriyordu. Ama gerek Petrie'nin ölçümü (ki o, Kraliçe Odası'nın boyunu maksimumda güney tabanında 227.61 BI ölçmüştü ve bu, 11 RC + 1 Parmak'tan biraz fazla geliyordu. Gerçekte ise bu, 11 RC'den 1.5 Parmak fazladır. Yani ya Petrie'nin ölçümü yetersiz kalmış ya da daha dikkatli bir ölçüm yapmak gerekiyor orada), gerekse tembelliğim yüzünden bir türlü bu gerçeği açığa çıkaramadım (ki ortada bir iddia olmazsa tembellik yapmam son derece doğaldır). Ama bu sefer KHAFRE'nın Defin Odası için Kraliçe Odası'nın boyutlarını orijinalde tam olarak çıkartmam gerekiyordu. Yani Kraliçe Odası'nı bilmeden KHAFRE'nın Defin Odası'nda çalışmanız anlamsız olur. Çünkü bu odaların tasarımları birbirine bağlıdır. Bu gerçeği bundan sonraki çalışmamda göstereceğim. Ama MUSSOLINI aşkına, bu çalışmanın TAVOLE'sini verdikten hemen sonra TESTO'sunu vermem gerekiyor (ki "Pasaj" anlamına gelen İtalyanca'daki "Il Passaggio" kelimesinin teleffuzunu ilk kez ondan duymuştum).
Kraliçe Odası'ındaki tüm bu hesapları ve geometrisini AUTOCAD çizimimde gösterdim. Yani orada anlaşılmayacak bir durum yok; orada her şey açık bir şekilde (hem çizim hem de açıklama olarak) verilmiştir. Orada asıl sizi şaşırtacak olan şu bulgular var:
1. Kuzey şaftının doğu iç duvarı, odanın tam ortasını gösterir. Bu güney şaftında yapılmaya çalışılmış ama olmamış. Çünkü Gantenbrink, odanın doğu duvarının güney şaftının doğu duvarına uzaklığını 2.88 M (ki Maragioglio-Rinaldi'nin doğru ölçtükleri tek şaft bu imiş) ve kuzey şaftının doğu duvarına uzaklığını 2.90 M olarak ölçtü.
2. Kuzey şaftının batı iç duvarının merkezi kuzey-güney eksenine uzaklığı, 9 RC'dir.
3. Odanın batı iç duvarının merkezi kuzey-güney eksenine uzaklığı, 2 RC + Sarkofaj Genişliği'dir (ki bu bulgu, KHUFU'nun sarkofajının ilkin buraya konmak istendiğini gösterir).
4. Eğer sarkofajı odanın batı duvarına dayarsanız, Kraliçe ve Kral Odası'ndaki sarkofajların arasındaki doğu-batı doğrultusundaki maksimum uzaklık 8 RC olur. Bu da, KHUFU'nun sarkofajının her 2 odaya da konulmak istendiğini ama en son Kral Odası'na konulmuş olduğunu gösteren mükemmel bir etkileşimdir.